Sanat, işini severek yapmaktır, yoksa işini severek yapmak mı sanattır? İşinin püf noktalarını öğrenmek, bunları severek uygulamak bir de bunun üzerine Allah vergisi yetenek gelince izlemeye doyum olmuyor. Kıssadan kesip atmak yerine… geçen hafta 4 günlüğüne saçlarını poyraza bırakmış güzelim İstanbul’un hatırını sormaya gittim. O da beni özlemiş ki ilk günden son güne kadar yüzünde tebessüm ve o samimiyet eksik olmadı.
Sanki arada boğaz yokmuşçasına sabah Kanlıca, Anadolu Hisarı, öğlen Bebek, Arnavutköy ve akşam Beşiktaş Eminönü geçenin ilerleyen saatlerinde ise Kadıköy ve Nişantaşı. Geceler bitmesin gündüzün kadar gece de çok güzel be İstanbul.
Her neyse konumuzdan uzaklaşmayalım, derken son gün geldi çattı. Dönüş Anadolu yakasından yani Sabiha Gökçen havalimanından. Uçak akşam 19:25’de saat 16:30’da havalimanında olsam yeterli diye plan ve program yaptım. Nişantaşı’ndan atladım taksiye, Kabataş’tan vapurla geçtim Kadıköy’e yani kısa ve ucuz bir boğaz turu. Kadıköy çarşısı, café ve restoranları ile özellikle Fenerbahçeli insanları ile nezih bir semt. Öğlenin erken saatlerinde Kadıköy’de olduğum için ilk önce semtin havasını almak istedim ve turist modunda çarşıyı gezmeye başladım.
Türkiye’de apartman altındaki pasajlara bayılırım, kendine has karakterleri vardır. Dışarıdan görünmese de kendi içinde ayrı dünyalar barındırır. Ve böyle bir pasajın önünde durdum. Binanın kendine has karakteri, pasajın içinde arkadaki dükkanın ışığının yanması dikkatimi çekti. Meraktan içeri girip bakmak istedim. Pasajın içine girdiğimde diğer dükkanların kapalı giriş kapısı üzerinde “EROL” yazılı sadece bir dükkanın açık olduğunu gördüm. İçeri girmeden belli bir mesafeden berberin müşterisinin saçını nasıl kestiğini bir kaç dakika izledim daha doğrusu hipnoz olmuş gibi izlemek zorunda kaldım.
Elinde makası ile sanki kesmiyor, saçın üzerinde dans eder gibi gezdiriyordu. Saçımı kestirmeye niyetim yoktu, hatta tanımadığım berberlere gitme gibi bir huyum da yoktur ama dayanamadım. “Merhaba” dedim ve içeride boş koltuklardan birine oturdum. Pazar günü olduğu için müşterisi az diye içimden geçirdim. Müşterinin saçını kestikten sonra önündeki boş koltuğa oturmamı rica etti. “-Diğer müşterim gelmeden size aradan çıkarayım” dedi. Ben tabii ki kızardım, beni aradan aldığı için teşekkür ettim.
İçeride belli bir ritimde klasik müzik çalıyordu, koltuğa oturduğumda fark ettim. Bir orkestra şefi gibi hazırlıklarına başladı; makinesini temizledi, makaslarını sıraladı ve şöyle benim saçlara bir göz gezdirdi. Müziğin ritmi ile birlikte saçımı kesmeye başladı. Kollarda doğması, üzerinde 5 düğmesi açık beyaz bir gömlek ve altında siyah kot pantolonu
. Bir sağda bir solda, bir makas sesi bir makine cırltısı… bu arada kollar müzik ritmi ile bir aşağı bir yukarıda, vücut dili hem Türkçe hem İngilizce hem de Farsça. Senelerin vermiş olduğu özgüven ile Kadıköy Senfoni Orkestra Şefi Erol Bey sanatsal bir eser ortaya çıkarıyor.
Hayatımda o kadar berber eli değdi 😊 ama bunun kadar güzeli değmemişti. Hoş sohbeti, misafirperverliği ve sanatı ile beni mest etti. Bu deneyimi siz de yaşamak isterseniz: Moda Caddesi Çakıroğlu İş Merkezi’ne gitmeniz yeterli. Randevu almasanız da size geri çevireceğini sanmıyorum.